Eylül’e Mektuplar 2 - Gece Edebiyat

Breaking

Home Top Ad

Responsive Ads Here

Post Top Ad

Responsive Ads Here

4 Ekim 2011 Salı

Eylül’e Mektuplar 2


4 Ekim 2011 Salı
Mutki

Sevgili Eylül,

Uzun zamandır sana yazamadım. Aslında uzun zamandır planladığım birçok şeyi ya yapamıyorum ya da gecikmeli olarak yapabiliyorum. Gerek mesleki yoğunluk gerekse de beni bekleyen birçok proje, planların aksamasına sebebiyet veriyor. Ama bundan sonra, daha yoğun bir çalışma temposu içinde, sana daha fazla yazarken edebiyata da daha fazla zaman ayırmaya çalışacağım.
Yepyeni fikirler zihnimi kurcalıyor son günlerde. Aslında bu durumu çok seviyorum. Sürekli yapacağım şeylerin düşüncesiyle meşgul olmak beni daha da zinde tutuyor. Özellikle okumaya çok fazla zaman ayırmaya başladım bugünlerde. Okumam gereken kitap sayısı yüzlerle ifade edilmeye başlayınca çok daha fazla zamanımı okumaya ayırmam gerektiğini üzülerek fark ettim. İnsan okuyunca daha parlak fikirler canlanıyor zihninde. Bu parlak sözü hem daha yaratıcı hem de, başarabileceğimi düşündüğüm fikirler olduğu için, daha aydınlık görünüyor olmasından. Tabii en büyük eksiğim fikirlerimi paylaşacak, gerektiğinde önerilerini alabileceğim yakınımda bir dostun olmaması. Sıradan insanların arasında yeni fikirlerden bahsetsem bile karşımdaki insanlar beni garipsiyor. Gözlerinin içinde “Bu adama doktor değil mi? Niçin mesleği dışındaki konulara bu kadar ilgi duyuyor?” sorusunu görebiliyorum. Tabii bu durum da beni anlamadıkları anlamına geliyor. Biz zaten seninle hep bunun sıkıntısını yaşamadık mı bulunduğumuz ortamlarda? Bizi anlamayan insanlar yüzünden birbirimize daha fazla kenetlenmedik mi?
Paylaşamayınca kendi başına yapmaya çalışıyorsun birçok şeyi. O nedenle bu ara blog sayfama ağırlık vermeye başladım. Kimsenin karışmadığı, kimsenin yargılamadığı bir ortamda kendi isteklerime göre yazıyorum, yayınlıyorum. Bazen güzel okurlarla da karşılaştığım oluyor tabii. Beni hiç tanımayan, benim hakkımda pek bilgi sahibi olmayan kişiler de tesadüfen blog sayfama geliyor ve yazdıklarımı okuyup eleştiride bulunuyorlar. Aynı zamanda yergide bulunan birçok insan da çıkıyor. Ben her zaman eleştirilere açığım, bilirsin. Olumsuz eleştiriler de sayfamda yer almaya devam ediyor. Ama cevap vermiyorum. Benim yerime diğer okurlar cevap verme ihtiyacı hissediyor bazen bu tür olumsuz eleştirilere. Bu da beni memnun ediyor. Sen takip edebiliyor musun blog sayfamı? Senin eleştirilerin benim için çok değerli. Beğendiklerini de beğenmediklerini de bildirirsen sevinirim.
Son günlerde iki yeni şiir yayınladım: Öleyazılan Aşk ve Düş. Eskilerden iki şiir. Yazıp da yayınlamadığım. Beklettiğim daha doğrusu. Zamanının geldiğini düşündüm artık. Yeni şiirlerim de çok yakında yayında olacak. Kimseye okutmadan sana okutmak ve eleştirilerini almak isterim.
Eskisi kadar yoğun olarak şiire zaman ayıramıyorum. Düşüncelerimi şiir yoluyla ifade etmekten uzak düştüm sanırım. Seninle şiir üzerine yaptığımız sohbetleri özlemiyor değilim. Şiirden anlayan biriyle sohbet etmeyeli çok uzun zaman oldu. Eskisi gibi kadın şairlere olan ilgin devam ediyor mu? Geçenlerde Didem Madak’ı kaybettik, duymuşsundur. Senin de dikkatini çeken bir şairdi. Genç yaşta aramızdan ayrılması çok üzücü. Didem Madak’ın ismini de, birçok kadın şairin olduğu gibi, senden duymuştum ilk olarak. Sadece kadın şairlere değildi ki senin ilgin tüm kadın yazarları hayranlıkla takip ederdin. Her seferinde elinde mutlaka Tezer Özlü, Sevim Burak, Füruzan, Nilgün Marmara, Ayfer Tunç, Leylâ Erbil, Sevgi Soysal, İnci Aral, Ayşe Kulin, Pınar Kür, Aslı Erdoğan kitapları olurdu. Her kitabı defalarca okurdun. Bazı bölümleri ezberlerdin hatta. Bir gün gelip Ayfer Tunç’un Suzan Defter öyküsünü kendimize göre yorumlasak, hatta bir kısa film çeksek, dediğini hiç unutmam. Günlerce bunun üzerinde düşünmüştün de sonra nedenini anlamadığım bir şekilde başka bir fikre takılıp bu düşünceyi unutmuştun. Var mı yine bu tarz yeni düşüncelerin?
İşte bu tür düşünceler beni de çok fazla beslerdi. Dikkatimi çekmeyen yazarlara, kitaplara senin sayende ulaşmam da çok önemliydi benim açımdan. Şimdi bu eksikliği çok derinden hissediyorum.
Bir önceki mektubumu Afyonkarahisar’dan yazmıştım ve bir mahkûmiyetin içinde olduğumu belirtmiştim. Şimdi çok daha zor şartlarda, çok daha yoğun bir iş temposuyla yine bir mahkûmiyetin içinde olduğumu düşünüyorum. O aydınlık gözlerin ışığım olmasa burada, bu mahkûmiyet içinde zaman geçmezdi herhalde.

Tuna BAŞAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Post Bottom Ad

Responsive Ads Here

Sayfalar